Ali Ünal
gazeteci, yazar, çevirmen



19 Ocak 1955 tarihinde Uşak'ta doğdu. Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü bitirdi. Bir süre öğretmen ve öğretim görevlisi olarak çalıştı. 1980 yılında öğretmenliğe ara verdi. Öğretmenlik yaptığı yıllarda Yeni Devir adlı gazetede, Kitap ve Girişim dergilerinde yazılar yazdı. İnsan Yayınları'nın kuruluşunda yer aldı. Bir yandan kitap yazarken, diğer yandan İngilizce'den Türkçe'ye çevirilerde bulundu. Kitapları o dönemde Pınar, Düşünce, Beyan, Kültür Basım-Yayın, İhya ve Seçkin Yayınları arasından çıktı. Risale İlimler Ansiklopedisi ve Şamil İslam Ansiklopedisi'ne maddeler yazdı. 1986 yılında tekrar öğretmenliğe döndü. Tercüme ve yazı çalışmalarına devam etti. Sızıntı, Yeni Ümit ve Yağmur ile İngilizce The Fountain dergilerinde yazdı. 4'er yıl süreyle Yeni Ümit ve The Fountain dergilerinde yayın yönetmeni olarak çalıştı. Türkçe ve Arapça'dan İngilizce'ye kitap çevirilerinde bulundu.

Kitapları Nil, Işık, Kaynak ve The Light yayınevlerinden çıktı. Halen Zaman gazetesi'nde yazmaktadır. Evli ve dört çocuk babası. İngilizce, Arapça ve orta düzeyde Farsça bilmektedir.

ESERLERİ:

Türkçe eserlerinden bazıları:

Allah Kelamı Kur'an-ı Kerim ve Açıklamalı Meali
Kur'an'da Temel Kavramlar
Risale-i Nur'da Külli Kaideler (3 cilt
Din Etrafında
İslam, Bilim, İnsan ve Tarih
Bir Portre Denemesi
Kozadan Kelebeğe (Editör)
Zamandan Tarihe Notlar
Muhakemat (sadeleştirme)
Mekke - Rasullerin Yolu
İslam, Temel İlkeler
Hz. Ali
Çağımızda Kadın Sorunu

İngilizce eserlerinden bazıları:

The Qur'an with Annotated Interpretation in Modern English
The Prophet Promised in World Scriptures
Islam Addresses Contemporary Issues
The Resurrection and the Afterlife
Islamic Perspectives on Science
An Introduction to Islamic Faith and Thought
Living in the Shade of Islam
Living the Ethics and Morality of Islam

Türkçeye çeviri yaptığı eserlerinden bazıları:

Hacc (Ali Şeriati'den)
Marksizm ve Diğer Batı Düşünceleri (Ali Şeriati'den)
Hz. Hüseyin: Bir Uyarı, Bir Sembol
İnsanın Kökeni Nedir (Maurice Bucaille'dan)
İslam ve Modern İnsanın Çıkmazı (S. Hüseyin Nasr'dan)
Üç Müslüman Bilge (S. Hüseyin Nasr'dan)

İngilizce'ye çeviri yaptığı eserlerinden bazıları:

Muhammad: Messenger of God (Fethullah Gülen'den)
The Essentials of Islamic Faith (Fethullah Gülen'den
Pearls of Wisdom (Fethullah Gülen'den)
Key Concepts in the Practice of Sufism (4 cilt - Fethullah Gülen'den)



SÖYLEŞİ

Ali Ünal: Türkiye'de İslamcılık Che Guevara'nın kötü bir taklidi
Zaman 1 Haziran 2014

Zaman Gazetesi yazarı Ali Ünal, bilhassa 17 Aralık sonrası kaleme aldığı yazılarla gündeme geldi. “Türkiye’de İrancılığın ve İslamcılığın kök atmasında yaptığım çeviriler nedeniyle baş sorumlulardan biriyim.” diyen Ünal’la memleketin halinden kişisel tarihine birçok ‘şey’i konuştuk.

İktidar partisinin de kökeni olan İslâmcılık da din bir muhalefet ideolojisi midir?

İslâmcılık, İslâm devleti kurma tezini işlemiştir. AKP de köken olarak aynı anlayışın zemininde yetişti. Bu tavır, dini değil, siyaseti ve devleti ele geçirmeyi esas alır; devlet ele geçirilince mesele âdeta hallolmuştur. Oysa Kur’an, meseleyi öncelikle bir iç değişim meselesi olarak takdim buyurur. “Bir millet kendi içini değiştirmedikçe Allah da durumlarını değiştirmez.” Hadis-i şerif de açıktır: “Nasılsanız öyle idare edilirsiniz.” Mesele siyaset temelinde ele alınınca elbette din siyasete alet ve bir muhalefet ideolojisi haline getirilmiş olur. İslâmcılığın bir diğer argümanı da Türkiye’nin darü’l-harp veya darü’d-ridde olduğudur. O halde İslâmcı harp edecektir Türkiye’yi yeniden darü’l-İslâm yapmak için. Türkiye’de İslamcılık yazılarından kıyafetlerine kadar Che Guevara’nın kötü bir taklidi. Özellikle 1980 öncesi çoğu İslâmcı gençte şahsen bir Che Guevara özentisi görüyordum. Solcu devrimcilerin karşısında İslâmcı devrimciler ve bunların en çok tenkit ettikleri de “Amerikancı İslâm, düzen Müslümanlığı” diye suçladıkları cemaatlerdi. Bugün de aynısını yapmıyorlar mı? İslâm adına hiçbir sağlam, belli ve aktif çizgileri olmadığı için yargılamaları hep muhalefet üzerinden. “ABD’ye, İsrail’e, Rusya’ya düşman mısın, değil misin?” İslâm, kendine has müspet değerler üzerine oturur. Müslüman, davranışlarını İslâm’a göre ayarlar ve değerlendirir; yoksa karşısına düşmanlar alarak, bu düşmanlar üzerinden kendini tarif etmez. Bu menfî tavırdır, tahripçiliktir, süflî bir düşüncedir. İslâm adına yapılması gerekeni yapamama, müspet ve inşaî davranamama acziyetinin yansımasıdır.

İslâmcı ideolojideki sertlik de buradan mı kaynaklanıyor?

İdeolojiler genellikle serttir. Din, ideoloji, özellikle siyaset ideolojisi, bilhassa da muhalif siyasî ideoloji haline getirilince din adına sertlik, hattâ anarşi ve terör kendiliğinden gelir. Tarihte bunu en fazla Şiîlik ve Haricîlik temsil eder. Birbirine teoride zıt gibi olsa da, davranışta aynıdırlar. İkisi de Sünnî çoğunluğa karşı ve muhalif oldukları için bütün mücadelelerini Sünnî çoğunluğa karşı vermiş, meselâ İslâm’ın yayılmasına hiç hizmet etmemişlerdir. Şiîlik, varlığını fiziken de sürdürüyor. Haricîlik, tarihte kalmış gibi ise de, fikriyat ve tavır olarak denebilir ki, İslâmcılıkla dirilmiştir. İslâmcılık, pek çok açıdan neo-Haricîlik’tir.

Şia, tarihte hep Müslüman çoğunluk ile uğraşmış. Türkiye’deki uzantıları da bugün aynı metodolojiyi mi izliyor?

Daha da öte… Sonradan Şiî olanlar daha da sert.

İran’a vukufiyetiniz nereden geliyor?

İran demeyeyim de benim kadar Şiîliği tanıyan yoktur. 1978’den itibaren İran Devrimi’ni bilfiil takip ettim. Türkiye’de İrancılığın ve İslamcılığın kök atmasında yaptığım çeviriler nedeniyle baş sorumlulardan biriyim. İran Konsolosluğu’nda memur olarak çalıştım. Mesaiden sonra kalır, 6-7 sayfalık bülten çıkarırdım. 1000 tane abonemiz vardı o zaman. Konsolosluğa gelen İngilizce gazeteleri günü gününe takip ederdim. 1982’de uluslararası toplantıya katılmak için gözlemci olarak İran’a da gittim. Devrimi, İran’ın iç işleyişini iyi bilirim. Ama hamdolsun gerçeği sonradan gördüm.

Sizce Türkiye’de gerçekten bir İran tehlikesi var mı; yoksa bu bir paranoya mı?

Çok ciddi olarak var. Maalesef, 17 Aralık’tan sonra deşifre edilen Tevhid-Selâm örgütüyle ilgili savcılık iddialarına ve internete düşen tapelere baktığımızda bunu rahatlıkla görürüz. Sadece şunu söyleyeyim: Söz konusu tapelerden, 2012 ve 2013 sonunda Kuzey Irak’a gitmek isteyen Enerji Bakanı Taner Yıldız’ın Irak Başbakanı Nuri el-Malikî tarafından reddedilmesi üzerine gidemeyip, sonra meselenin nasıl çözüldüğü takip edildiğinde hem bu tehlikenin boyutlarını hem de dış politikamızın nasıl sürüm sürüm olduğunu görürüz. İktidar hep köpürtüyor. MİT müsteşarı hakkında iki Amerikan gazetesinde tenkitler çıkınca günlerce ABD ve İsrail’den bağımsız Mısır ve Suriye politikalarımız yüzünden bu tenkitlerin yapıldığı köpürtüldü durdu. Oysa, Mısır ve Suriye ile geldiğimiz nokta her şeyi ortaya koyuyor. Bölgede de, dünyada da en sözü geçmez ülke haline geldik. PKK önünde bile diz çöktüğümüz yazılıp çiziliyor.

Bu sürecin ve Hizmet’in geleceğiyle ilgili öngörünüz nedir?

Hendek Savaşı’nda ve Hudeybiye’de sahabe-i kiram, en kötü şekilde sıkıştırıldı. Onlar için samimiyet, teslimiyet, sebat ve sadakat imtihanıydı bunlar. Cenab-ı Allah, onların kalbindeki takvayı, sonuna kadar sebat azmini, samimiyet ve sadakati gördü. İmtihanı başarıyla verdiler ve Allah, Hendek’te onları melekler, fırtınalar, kasırgalar, kum ordularıyla düşmanı perişan ederek, Hudeybiye’de karşı tarafın kalbine korku salarak galip getirdi. Hizmet Hareketi şimdi aynı imtihanı yaşıyor. Bütün mesele aynen Sahabe gibi samimiyet, teslimiyet, sebat ve sadakat imtihanını kazanıp kazanamamada.



Twitter kullanmıyorum girersem çıkamam!

Bir gününüz nasıl geçiyor?

Her Müslüman gibi sabah namazıyla günüm başlıyor. Çalışmalarımı yapıyorum, bugünlerde evde. İtimat ettiğim için Zaman ve Bugün’ü takip ediyorum. Türkçe mealin dışında 17 Aralık’ı anlatan bir kitap çalışmam var. Haziran sonu gibi çıkar inşaallah. Onun dışında akşamları biraz okuyorum, bir de zihnimi dinlendirmek için bir iki diziye bakıyorum.

Hangi dizileri izliyorsunuz?

Nostalji damarımdan dolayı Seksenler’i izliyorum. Ben 80’leri askerde, İran Konsolosluğu’nda ve İnsan Yayınları’nda yaşadım. Hatıralarım canlanıyor. Birol Güven, halkın tabiatını biliyor. Ama halkımızın iyi kötü bir dinî yaşayışı vardı. Onları da ilave etse daha güzel olur. Sadece bayram namazlarını işliyor.

Adınıza bir Twitter adresi var…

Benim değil hiçbiri. Ben bilerek Twitter kullanmıyorum. Çünkü haksızlığa gelemiyorum, girersem çıkamam.

İngiliz filolojisi mezunusunuz. İngiliz edebiyatı ile aranız nasıl?

Unuttum çoğunu maalesef. 1977’de Erzurum İngiliz Filolojisi’nden birincilikle mezun oldum. Dolayısıyla İngiliz ve Amerikan edebiyatını iyi bilirdim. Bir akşamda bir roman bitirdiğim olurdu. Türkçe romanlar ve romancılar beni sarmadı. Batı’da roman güçlü. Bizde şiir güçlüydü.

Kimleri okursunuz?

Tekke edebiyatı önceliğim. Hocaefendi olmasa adını duymayacağımız Alvarlı Efe’nin Divan’ı, Aziz Mahmud Hüdaî ve Niyazi-î Mısrî’nin divanları. Necip Fazıl, şiirde muazzamdır; Bir Adam Yaratmak’ta Shakespeare’den kesinlikle geri değildir. Bilhassa Bülbül ve Leyla’da Mehmet Akif, Kendi Gök Kubbemiz’de, zor anlaşılsa da Eski Şiirin Rüzgârıyla’da Yahya Kemal. Mehmet Akif İnan, Erdem Beyazıt ve Sezai Karakoç. İsmet Özel’in şiirlerinden ziyade, nesrini severim. Risalelerin üslûbuna bayılırım. Fethullah Gülen Hocaefendi, nesirde de, şiirde de güçlüdür. Elmalılı Hamdi Yazır, müfessir ve fakih olduğu kadar dil üstadıdır. Hikâyede Ömer Seyfeddin’i ve Refik Halit Karay’ı severim.

Sporla alakanız var mı?

Amatör olarak 42 yaşıma kadar top oynadım. Çocukluğumda çok yoğun olarak futbolla ilgiliydim. Dayımlardan dolayı da Galatasaray’ı tutardım. Babam 1 lira harçlık verirdi. Hafta başında 25 kuruşa Cumhuriyet ve 50 kuruşa da Fotospor alırdım. Cumhuriyet almamın nedeni de 2. Lig maçlarını kadrosuyla birlikte vermesiydi. Çok ciddi hastalığım vardı. Basketbol, boks ve güreşi takip ederdim. Elhamdülillah bugün o hastalık yok; ama kim kazandı kim kaybetti bakıyorum. Bir futbol yorumcusu kadar yorumlayabilirim. Hatta gazetede bile yazabilirim.

Ne tür müzik dinlersiniz?

Güzel ilâhilerle birlikte, modern sanat müziği ile bazı parçalarıyla halk müziği dinlediğim olur. Ali Ekber Çiçek hoşuma gider. Barış Manço, Zeki Müren, tercihlerim arasındadır. Gerçi Hz. Üstad, yetimâne hüzün veren müzikleri men ediyor ama insan olarak bazen teselli arıyorsunuz. O teselliyi de bazen bazı şarkılar, türküler ve ilahilerde, bir de şiirde aradığım oluyor.