Ödülün laneti: Oscar kazandıktan sonra kariyeri çöplüğe giden 12 oyuncu

Oscar'ı kazanmak her oyuncunun hayali belki ama, bir yandan da bir çeşit lanet. İşte Oscar'a aday gösterilmiş, kazanmış, ancak kariyerinin çöküşe geçmesini önleyememiş 12 oyuncu... Radikal'den Yiğitcan Erdoğan'ın haberi...



22 Şubat’ta yapılacak Oscar ödül töreni yavaş yavaş yaklaşıyor. Geekyapar’ı takip ediyorsanız zaten fark etmişsinizdir, biz olayın alevine çoktan kapıldık bile. Tüm filmleri yavaş yavaş izledikçe fikirlerimiz şekilleniyor, takvim yaprakları yavaş yavaş döküldükçe heyecanımız artıyor ve genel olarak bir şeyler ufaktan şekillenmeye başlıyorlar. Bir vakittir olayın iyi taraflarına yoğunlaşmaktayız; fakat bu olayın bir de negatif yanı var. Oscar laneti. Gülmeyin, herkesin başına gelebilir.


Oscar laneti denilen şey, kariyerleri yükselişteyken -ve öyle gidecek gibi gözükürken- Oscar alıp, sonradan akıl almaz bir düşüşe geçen oyuncular için kullanılıyor. Aslında bu sadece oyuncuları kapsamıyor, fakat biz yine de bu liste için kriterleri oyunculardan ibaret tuttuk. Dikkat edin, buradaki kilit ayrıştırıcı lanetin oyunculara yükselen kariyerler sırasında çarpması. Yani hali hazırda bitmiş bir kariyerin ikinci baharında ödül alan Alan Arkin gibiler, oyunculukla alakası olmamasına rağmen hasbelkader bir ödül kapan Cher ve Jennifer Hudson‘lar, zaten aldığı yıl da performansı büyük bir sürpriz ve istisna olarak görülen Mo’Nique‘ler bu listenin konusu değiller.


Anlaştıysak, başlayalım mı? Buyurun!


1. Cliff Robertson, En İyi Aktör – Charly (1968)





Kendisini tanıdınız mı? Zor, ama bir ihtimal gözünüz bir yerlerden ısırmış olabilir. Durum buysa şimdiden söyleyip, içinizi rahatlatalım; Sam Raimi’nin Spider-Man filmlerindeki Ben Amca kendisi. Evet, Ben Amca’nın eski Oscar’lı bir oyuncu olduğunu bilmek ne kadar acayip değil mi? Robertson açısından bakılınca çok daha garip aslında. Robertson, Flowers of Alganon’dan uyarlanan Charly’deki performansı ile Oscar aldıktan sonra önlenemez bir düşüş yaşadı. Önce filmleri tutmadı, sonra TV’ye düştü, en sonunda da reklamlara kadar geriledi mesele. Neyse ki Spider-Man oldu da, kariyerine hoş bir final yapabildi Robertson.


2. Louise Fletcher, En İyi Aktris – One Flew Over the Cuckoo’s Nest (1975)





Fletcher da Carney gibi TV’den sinemaya yükselen oyunculardandı. Şimdilerde TV ve sinema arasındaki statü farkı iyice belirsiz, fakat o yıllarda arada ciddi bir uçurum vardı. Fletcher bu uçurumu sıçradı, yükseğe fırladı ve en tepeden muhteşem bir filmde, muhteşem bir rol buldu kendine. Sonrası ise yavaş yavaş tükenmekle geçti. Fletcher’ın düşüşü, en açıklanamaz olanlarından. Nedense One Flew Over the Cuckoo’s Nest sonrası hep kötü tercihler yaptı Fletcher, sonunda da tutunamadı, başladığı TV’ye geri döndü.


3. Timothy Hutton, En İyi Yardımcı Aktör – Ordinary People (1980)





Eğer hali hazırda tanıdığınız bir aktöre bakıp, “oha bu kişi Oscar mı almış?” diyorsanız işte Oscar laneti odur. Hutton’ın başına da bu geldi. Ordinary People ile 80’de ödülü evine götüren Hutton, bir sene kadar direndi Oscar lanetine. Ordinary People’dan sonra çektiği Taps’teki rolü Altın Küre’ye aday gösterildi. Sonra ise bir türlü doğru roller gelmedi karşısına. En sonunda TV dizileri “cool” bir şey olmadan önce, çok da “cool” olmayan bir kanalda, çok da “cool” olmayan bir diziye kadar düşüverdi.


4. F. Murray Abraham, En İyi Aktör – Amadeus (1984)





Bu listedeki diğer tüm düşüşleri bir veya öteki şekilde açıklayabiliyoruz. Abraham’inkini? Hayır. Adamın yetenekli olduğunu anlamak için çok fazla işine denk gelmiş olmaya gerek yok. Kendisinin Homeland’deki ya da Grand Budapest Hotel’deki performansları bunu yeni nesil izleyiciye kanıtladı zaten. Amadeus’taki rolü de gerçekten inanılmazdı. Bu adam, kendi neslinin diğer efsaneleri arasında; Pacino’ların, De Niro’ların yanında duruyor olabilirdi. Lakin bir sebeple, bir şekilde olmadı. Neden olduğunu hakikaten anlamak mümkün değil…


5. Anna Paquin, En İyi Yardımcı Aktris – The Piano (1993)




Öhöm… Evet, Paquin aslında kriterlerimize tam olarak oturmuyor. Neticede heykelciği evine götürdüğünde daha 11 yaşındaydı. Fakat her çocuk yaşta Oscar adayı olan oyuncu gibi, ondan da büyük beklentiler vardı ve hemen hemen hepsi gibi o da bu büyük beklentileri karşılamadı. Listedeki diğer oyuncuların aksine onun anımsanmasını sağlayacak iki rolü var; X-Men filmlerindeki Rogue ve True Blood’daki Sookie. Fakat ikisi de eleştirmenler tarafından pek beğenilen roller değil ve Paquin şu sıralar çok da iyi olmayan bir aktris olarak biliniyor ki, bu da Oscar lanetinin bir başka yüzü olsa gerek…


6. Mira Sorvino, En İyi Yardımcı Aktris – Mighty Aphrodite (1995)





Hiç unutmam, House’ın en akılda kalıcı bölümlerinden birinde görmüştüm Sorvino’yu. Çok şaşırmış, performansını da çok beğenmiştim. Fakat kim olduğuna dair hiçbir fikrim olmadığından, bu durumda olan herkes gibi Wikipedia’yı açtım. “Oscar kazanan aktris” diyordu Wikipedia. İnanamamıştım resmen. Nasıl yani? Oscar’lı bir aktris nasıl bir karasal televizyon dizisinde bölümlük konuk oyuncu konumuna düşebilirdi? Sorvino düştü işte. Onun dönemi, muhtemelen Oscar lanetinin en güçlü olduğu yıllardı. Örneğin…


7. Cuba Gooding, Jr., En İyi Yardımcı Aktör – Jerry Maguire (1996)





Oscar lanetinin en efsane örneklerinden birini teşkil eder Cuba Gooding, Jr. Onun ödül konuşması bile kendi başına ödül alabilecek efsanelikteydi. Jerry Maguire ile birlikte yıldızı çok parlamıştı ama, aslında Maguire öncesinde de buralara geleceğinin belirtilerini veriyordu. Sonra? Sonra berbat tercihler yaptı Gooding, Jr. Bugün oyunculuğundan çok, verdiği o efsane teşekkür konuşması hatırlanıyor. Bu da acıklı değilse, nedir bilemiyorum.


8. Kim Basinger, En İyi Yardımcı Aktris – L.A. Confidential (1997)





Kim Basinger bu ödülü aldığı yıl dünyanın en ünlü aktrislerinden biriydi. En ünlü. Adını bilmeyen yoktu. Eğer yaşınız biraz daha büyükse, muhtemelen bir noktada ona aşık olduğunuzu hatırlıyorsunuzdur. 90’ların en ünlü aktrislerindendi Basinger. Ama yaşınız gençse, muhtemelen kendisinin bir filmini bile hatırlamıyor olabilirsiniz; ki işte burada üzücü olan da budur. Basinger L.A. Confidential’dan sonra hiç kendine yaraşır bir rol bulamadı. O da bugün efsaneler arasında anılıyor olabilirdi, ama şimdi doğru düzgün anılmıyor bile…


9. Roberto Benigni, En İyi Aktör – La Vita e Bella (1998)





Benigni’yi buraya aktör ödülüyle aldık, ama aslında burada biraz yönetmen laneti de var. Akademi ödülleri doğru pazarlandığı ve lobisi sağlam yapıldığı takdirde pek çok yabancı oyuncu ve yönetmene uluslararası pazara giriş kapısı olmuştur. Ang Lee, Alejandro Inarritu, Gavin Hood gibi tonla isim var bu şekilde sağlam kariyerler elde etmiş. Benigni’ye de bunun olacağını sanıyorduk pek çoğumuz. Olmadı. Bir aktör olarak zaten iyi tercihler yapmadı ama, en affedilmez olanı, yönetmen olarak yaptıklarıydı. Sonraki iki filmi de hem eleştiri hem de gişe cephesinde yere çakıldı…


10. Halle Berry, En İyi Aktris – Monster’s Ball (2001)





Oscar laneti deyince akla ilk gelen kişidir bu. Halle Berry. 2000’lerin başında onun övülmediği bir odaya girmek imkansızdı. Çok seksiydi, çok yetenekliydi, çok karizmatikti. Monster’s Ball ile ödülü evine götürdüğü sene kimse şaşırmamıştı bu duruma. Berry belli ki daha yukarılara da gidecekti. Gidemedi. Çok kısa bir süre sonra Oscar’ın zıddı olan Altın Ahududu ödülünü aldı. Berbat yapımlarla çıktı hep karşımıza. Lanetin basamaklarını adım adım, teker teker indi. En sonunda ucuz korku filmlerine kadar düşüverdi…


11. Renee Zellweger, En İyi Yardımcı Aktris – Cold Mountain (2003)





Zellweger’de garip bir durum var. Cold Mountain ile ödülü aldıktan bir iki sene sonra da göz önünde olmayı sürdürmüştü aslında. Cinderella Man ve ikinci Bridget Jones filmi sayesinde ünü devam etmişti. Sonra saçma filmler geldi. Kimsenin hatırlamadığı, ismi bulunması zor filmler. Sonra Oscar’ı aldıktan beş sene sonra bir anda yok oldu. Gerçekten. 2010’dan beri hiç film çekmedi, hatta magazinlerde fotoğrafı dahi çıkmadı aktrisin. En sonunda geçen senenin sonunda, yüzü tanınmaz hâlde bir davete katıldı, beş sene aradan sonra da yeni filmlerinin geleceği açıklandı. Hakikaten akıl sır ermez bir durum…


12. Forest Whitaker, En İyi Aktör – The Last King of Scotland (2006)





Bu lanetin en iyi açıklaması şu şekildedir: Eğer Oscar’ı aldığınızda hak ettiğiniz sorgulanmıyorsa ve sizden dahası bekleniyorsa süper. Önünüzde iki yol var. Ya lanetten kaçınacaksınız ve o beklentilere cevap verip, sinema dünyasının efsaneleri arasına yazılacaksınız. Ya da lanete boyun eğeceksiniz ve insanlar bir süre sonra ödülünüzü haklı bir değerlendirme değil, kariyerinizin içerisindeki bir istisna olarak görmeye başlayacaklar. Whitaker’a işte tam olarak bu oldu. The Last King of Scotland’dan televizyonda dahi tutmayan rollere kadar serbest bir düşüş. Lanetin şimdilik son halkası. Bakalım bu sene onun yanına katılacak olanlar olacak mı?

Radikal