Anayasa Mahkemesi’nin ‘baraj’ ile imtihanı ve 'iptal' seçeneği

Haberin yalancısıyız, AYM Başkanı % 10 seçim barajına ilişkin düzenlemenin, bireysel başvuru yoluyla önlerine geldiğini, incelendiğini ve birkaç hafta içinde sonuçlandırılacağını açıklamış.




Türkiye’de bazı şeyleri tahmin etmek için müneccim olmaya gerek yok. AYM eğer ‘ihlal’ ya da ‘iptal’ yönünde bir karar verirse, öncelikle o ve sonraki bir kaç akşam, çok sayıda ‘hukukçu’ TV ekranlarında kapışacak. Akıl ve beden sağlığınıza düşkünseniz ‘sakın izlemeyin’ derim. AKP’liler, 1960’ların sonundan itibaren Türkiye sağı AYM için ne diyorsa, aynını tekrar edecekler. Bu arada, aklı başında değerlendirme yapan bir iki uzmanın söyledikleri hiç kimse tarafından duyulmayacak. Adında ‘tartışma’ olan programların sunucuları, hiç kimsenin gerçek bir şey tartışmadığı, mütemadiyen zevzeklik yapılan stüdyolarında zevkten dört köşe olacak vs…

Henüz bu saçmalıkların yaşanmasına zaman varken yazmak anlamlı olacaktır. Hiç kimseden söyleşi önerisi almadığım için, kendi kendimle söyleşmeye karar verdim! Biraz uzun oldu ancak konu çok önemli. Yazının bundan sonrasını okuyacaklara, sabır dilerim...

1. Baraj sorunu nedir?

MSK (Milletvekili Seçim Kanhunu)'nun 33. maddesinde yer alan % 10 barajının herhangi bir Batı demokrasisinde eşi benzeri yok. Putin’in Rusyası’nda dahi % 7 idi, % 5’e indirdiler. Batı’da barajsız sistemler olduğu gibi genel eğilimin, % 2 ile % 5 arasında olduğu söylenebilir. Zaman zaman Türkiye’de gündeme gelen % 5 baraj önerisi, büyük ölçüde Almanya’dan esinlenmektedir. 1983’te bir de ‘seçim çevresi barajı’ vardı. Üç genel seçim bu ‘çifte barajlı’ sisteme göre yapıldı. Küçük partiler, yani 12 Eylülcülerin ‘marjinal’ olarak tanımladığı siyasal akımlar sistem dışı bırakılmak istendi ve büyük ölçüde başarılı oldu. Çifte baraj, zamanında AYM’nin önüne geldi. Mahkeme, 1995’te seçim çevresi barajını iptal ederken %10’luk baraja dokunmadı. 1995 sonrasındaki seçimler, ülke barajıyla yapıldı. Sorun AİHM’ye de gitti (Sadak/Yumak) ve ilgili dairenin 2007’deki kararı, ‘iktidar/devlet’ lehine çıktı. AİHM, ülkelerin ‘takdir marjı’ olduğuna hükmetti. Barajın böyle bir geçmişi var.

2. Neden kaldırılmadı?

Tabii bunu kaldırmayanlara sormalı! Tüm iktidarlar, 12 Eylülcülerin bu ‘değerli’ hediyesinden yararlandı. Çünkü Türkiye’de ‘halkın yönetime katılımına’ değer verilmez. Halk dediğin, oy deposudur. Milli iradeden en çok söz eden AKP, 2002 seçimlerinde oyların neredeyse ‘yarısı’ (% 45 civarında) baraj nedeniyle ‘çöpe gittiği’ için ‘tek başına’ iktidar olabildi. Ancak, ‘ülke’ yerine ‘algı’ yönetmek isterseniz, bu somut gerçeği hiç gündeme getirmez, sürekli ‘cici halk’ söylemi kullanırsınız. Üstelik masal sever çeyrek okumuşlardan desteğiniz de varsa, ‘halk övgüsü’ tadından yenmez. Özal da 1987 seçimlerinde, aynı tadı almıştı. Tekrar ediyorum: 2002 seçimlerinde geçerli oyların yaklaşık yarısı, çöpe gitti. Neyse ki 2007 sonrasında, barajın asıl hedefi olan Kürt siyaseti ‘bağımsız adaylık’ seçeneğine yöneldi de, çöpteki oy miktarında kısmi bir azalma oldu. Ülkeyi 12 yıldır yöneten parti, bu izan dışı baraj her gündeme geldiğinde, ‘bana ne bana ne, ben mi koydum?’ düzeyinde açıklamalar yapmayı tercih etti. İşin matrak yanı, ‘Kemalist ve darbe yanlısı’ CHP ile ‘bölücü’ HDP/BDP, yıllardır ‘baraj düşsün’ derken; ileri demokrat AKP, düşmesini engelledi. AKP’nin geçen yıl gündeme getirdiği seçim kanunu değişikliği önerisine ise hiç girmeyelim. Çok tipik bir AKP taktiğiydi: Dar bölge ile çok milletvekili. Bak şimdi, yine niyet okudum! Özetle, barajın indirilmemesinin nedeni, iktidar partilerinin bu ‘oy hırsızlığından’ büyük menfaat elde etmeleridir. Tabii oy hırsızları, kendilerine hayli şık bir kılıf da buldu: Yönetimde istikrar.

3. Baraj, yönetimde istikrarı sağlar mı?

1995 değişiklikleri ile Anayasa’ya, seçim kanunlarının ‘temsilde adalet ve yönetimde istikrar ilkelerinin bağdaştıracak şekilde düzenlenecekleri’ ilkesi eklendi (67).
İstikrardan, ‘bir’ partinin yıllarca süren dizginsiz yönetimini anlıyorsanız, % 10 elbette istikrar sağlar. Bu mantıkla, barajı % 30’a çıkarmak yönetimi daha da istikrarlı hale getirir. Üstelik yasama yetkisi ‘asli ve genel’ olduğu için TBMM’nin barajı % 30 yapmasının önünde bir pozitif hukuk engeli de yok. AKP’nin, Celal Bayar’dan bugüne değişmeyen egemenlik algısı buna da izin verir. Var mı itirazı olan! Yıllardır, ‘Reis ile istikrar sohbetleri’ yapılır ve tek parti ile istikrar sözcükleri neredeyse eş anlamlı kullanılırken, TV’nin gedikli soytarıları, Avrupa’daki koalisyonlardan örnek verdi mi? Örneğin şu anda AB’nin en önemli iki ülkesi, koalisyon hükümetleriyle yönetiliyor. Sizce her gün gözyaşı döküp ‘ah be, Türkiye gibi olmak vardı’ diyerek efkârlanıyorlar mıdır?

Bana kalırsa, baraj olmamalı. Ancak olacaksa, en fazla % 5 olmalı ki örnekleri var. Böyle bir oranın, ‘kolay dağılmayan’ hükümetlerin kurulabileceği bir meclis aritmetiği yaratacağı düşünülebilir. Ancak % 10, ‘temsilde adalet,’ ‘seçme/seçilme’ ilke ve haklarını yerle bir etmektedir. Bu saçmalığın gerekçesi ‘yönetimde istikrar’ amacı değil, güçlü iktidarların ‘büyük korkularıdır.’ Geçmişe bakılırsa, Demirel’in 1965 ve 1969’ın olağanüstü zor koşullarında, baraj ödlekliği yokken, ‘tek başına’ iktidar olabildiği görülecektir. ‘İstikrar’ denilen olgu, ülkelerin çok muhtelif koşullarıyla ilgilidir. Oy gasp ederek sağlanan, istikrar değil başka bir şeydir. Şu anda % 10 barajını savunan herkes, 2014’ün Kenan Evren’idir. Bu kadar basit.

4. AYM, bir siyasi parti başvurusunu inceleyebilir mi?

İlgili Yasa, ‘kamu tüzel kişileri bireysel başvuru yapamaz’ demektedir. Siyasal partiler ‘tüzel kişiliğe’ sahiptir ancak ‘kamu tüzel kişisi’ değildir. Bu nedenle, bireysel başvuru yapabilirler. Davanın Genel Kurul’a taşınması ise, AYM’nin çok önemli bulduğu davalarda, daha önce de gerçekleştirdiği bir uygulama.

5. AYM, ‘ihlal’ kararı verebilir mi?

Verebilir. Yalnızca ‘ihtimalden’ değil, ‘yetkiden’ söz ediyorum. % 10 baraj ‘seçme ve seçilme hakkını,’ hak olmaktan çıkarmaktadır. Bu oran TBMM’de farklı siyasi görüşlerin değil, büyük partilerin siyasi eğilimlerinin temsiline izin vermektedir. Oysa ölçü, Batı demokrasileri olmalıdır.
Ancak AYM ‘ihlal’ kararı verirse, ciddi bir eleştiri ile karşılaşır. AİHM’nin 2007’deki baraj kararı nedeniyle. Malum, bireysel başvuruda Mahkeme, AİHS ve Anayasa’da (yani, ikisinde de) yer alan bir hakkın ihlal edilip edilmediğine bakar. Dolayısıyla AKP’liler aniden, ülkenin bir anayasası olduğunu hatırlayacak ve AİHM’nin kararı ile Anayasa’nın AİHS’ye atıf yapan 148/3 maddesinden söz edeceklerdir. AYM, ihlal bulursa, bunu hem kendi içtihadını değiştirerek (1995) hem de görünürde AİHM’ye ‘rağmen’ yapacaktır. Buna mukabil unutulmaması gereken, AİHM’nin, aykırılık iddiasını ülkelerin ‘takdir marjı’ olduğu savıyla reddettiğidir. Bu durumda AYM, olası ‘ihlal’ kararında, seçim barajı düzenlemesi konusunda takdir sahibi kurumlardan biri olduğunu vurgulamalı ve kararını söz konusu ‘marj’ içinde gerekçelendirmelidir.

6. AYM, ‘iptal’ kararı verebilir mi?

Mahkeme’nin, Milletvekili Seçimi Kanunu’nun 33. maddesindeki ‘barajı,’ bireysel başvuru yoluyla iptal etme yetkisi var mı? Gazetelere açıklama yapan önemli anayasacılar, ‘kanun aleyhine bireysel başvuru yapılamayacağını’ belirtmişlerdir. Kuruluş Kanunu’nun 45. maddesindeki bir sınırlamadan söz ediyorlar. İyi hoş da, ‘hak ihlali’ iddiası bir ‘yasa’dan kaynaklanıyorsa, Mahkeme bu yasayı incelemeyecek mi? Tabii ki inceleyecek. Burada, AYM önüne ‘götürülen bir yasadan’ değil, hak ihlaline konu olan, yani dolaylı olarak incelenmek zorunda kalınan bir yasa hükmünden söz ediyoruz. Dolayısıyla, itirazları anlamlı değil.

Bu durumda, ‘bireysel başvuruyu’ inceleyen AYM, incelemesi sırasında ilgili yasa hükmünün anayasaya aykırı olabileceği kuşkusu duyarsa ne yapmalı? Yüce Divan yargılamasında ve parti kapatma davalarında ne yapıyorsa, onu yapmalı. Bu iki dava türünde AYM, ‘davaya bakan mahkeme’ konumundadır. Haliyle bir ‘aykırılık’ fark ettiğinde, ilgili yasa maddesini kendi önüne getirir. Refah Partisi ve Fazilet Partisi davalarında yaptığı gibi. Güncel davada da Mahkeme, hak ihlali iddiasına konu olan (barajı düzenleyen) hükmü kendi önüne getirip anayasaya aykırılığını inceleyebilir ve iptaline karar verebilir. İptal kararı, sorunu ‘kökten’ çözecektir.

7. ‘İhlal’ kararının sonucu ne olur?

Olası eleştiriler bir yana, AYM ihlal bulursa hukuksal sonucu ne olur? 1. AKP, ‘ihlal bulunmuş da olsa Yasa’da yer alan % 10 baraj ile seçime gidiyoruz.’ diyebilir. Tabii, anormal bir tercihten söz ediyorum. AYM’nin ‘bu barajla seçim, seçme ve seçilme hakkının ihlalidir’ yönündeki kararının ardından, hiçbir şey olmamış gibi seçim yapmak, belki mümkün ama çok zahmetli olur. Üstelik mümkün olup olmadığına da nihai olarak (başvuruları sonuçlandıran) YSK karar verecek. Başta HDP olmak üzere, çok sayıda parti karara ‘sahip çıkmışken’ % 10 barajlı seçimde ısrar etmek, büyük bir meşruiyet kavgasına neden olacaktır. 2. Seçim Kanunu değiştirilerek, makul bir baraj oranı düzenlenebilir. Bu durumda, Anayasa’da yer alan ‘bir yıl içinde yapılacak seçimde uygulanamaz’ sınırlaması hükmü gündeme gelecektir. Söz konusu sınırlama, Anayasa’da yapılacak bir ‘ek madde’ düzenlemesi ile aşılabilir.

8. ‘İptal’ kararının sonucu ne olur?

AYM, incelemesi sırasında, barajı düzenleyen maddeyi, yukarıda ‘6.başlıkta’ anlatıldığı gibi kendi önüne taşır ve anayasaya aykırılığı gerekçesiyle iptal ederse, o andan itibaren barajsız bir seçim sistemine sahip oluruz. Haliyle, seçim öncesi herhangi bir acil değişiklik yapılmasına gerek kalmaz. Çünkü iptal kararı, ilgili hükmün ‘yok edilmesidir.’ Bu nedenle ‘iptal etmek,’ ‘ihlal kararı’ vermekten çok daha somut sonuçlar doğuracak bir yol olur. Tabii, ortaya çıkan barajsız sistem seçeneği beğenilmezse, hemen yeni bir yasal düzenleme yapılmasının önünde (ek madde ile bir yıllık uygulama yasağı aşılmak kaydıyla) engel yok. Tabii AYM, olası bir iptal kararında, eğer isterse, ‘kararın bir yıl sonra yürürlüğe gireceğine’ hükmedebilir ki bu seçenek, AKP’yi 2015 seçimi açısından hayli rahatlatır.

9. Siyasi sonuçları ne olur?

Allah bilir!
Buna mukabil görünen o ki ister barajsız seçim, ister yeni bir düzenleme ile % 5 barajlı seçim olsun, en büyük kazanç Kürt siyasal hareketinin olacaktır. Yeni oluşumlar umutlanacaktır. AKP, olası bir ‘ihlal’ kararı (‘iptalde böyle bir şansı yok) karşısında, ‘bildiğimi okur, %10 ile seçime giderim’ derse (ve YSK de aynı yönde karar verirse), ağır eleştiri ve tepkilere katlanmak durumunda kalacaktır. Çünkü bu konuda tüm partiler, AKP’nin karşısında yer alacaktır. Ayrıca ‘yargı darbesi’ zırvalarıyla koskoca memleketi, bir ömür uyuşturup hissizleştirmek de mümkün olmayabilir! Ayrıca AKP gibi bir partinin anayasaya, hukuka, yargısal aktivizme yapacağı her vurgu, bu saatten sonra partiyi aklı başında insanlar nezdinde daha da gülünç duruma düşürmekten başka bir işe yaramayacaktır. Yine de burası Türkiye tabii. Kimin neyi nasıl kullanacağını bilemeyiz. Geçenlerde Zaytung’da bir son dakika haberi vardı. Memleketi, ‘yarısının her şeyi bildiği, diğer yarısının hiçbir şeyi umursamadığı’ bir yer olarak tanımlıyordu. Hâl böyleyken, siyasi sonuçlar ne olur, nereden bileceksin. Her şey olabilir…

Değerli meslektaşım Kerem Altıparmak ile konuya ilişkin tartışmamızdan çok yararlandım. Teşekkür borçluyum.

MURAT SEVİNÇ, 2014-12-07: https://www.politics.ankara.edu.tr/s...&blogrefid=105