İnsanlık, dünyadan umudunu kesince uzayın boşluklarında yeni yerler aranmaya başlanır. Christopher Nolan, 'Yıldızlararası'nda zorlu fizik teorilerini popüler sinemanın sularına karıştırırken görsel ve felsefi anlamda son derece başarılı bir işe imza atmış. Yılın en iddialı yapımlarından. Uğur Vardan'ın Hürriyet Cumartesi'de yayımlanan eleştirisini sunuyoruz...






YILDIZLARARASI (Not: 4/5)
Orijinal adı: INTERSTELLAR
Yönetmen: Christopher Nolan
Oyuncular: Matthew McConaughey, Anne Hathaway, Jessica Chastain, Bill Irwin, Ellen Burstyn, Michael Caine, Casey Affleck
Yapım: 2014, ABD
Süre: 169 dakika

Matthew McConaughey, felsefi açıdan sinema tarihinin en kayda değer bilimkurgularından olan ‘Contact’ta, uzaydan gelen sinyallerin peşine düşen ‘inançsız’ Jodie Foster’a inanç aşılamaya çalışan rahipti. Aynı McConaughey 15 yıl sonra bu kez, son filmi ‘Interstellar’da insanlığın kaderini değiştirmek üzere uzayın derinliklerinde sonu belirsiz bir yolculuğa çıkan eski bir pilot rolünde huzurlarımızda. Ama filmdeki yolculuğun gerçek sahibi günümüz sinemasında, çektiği her film heyecanla beklenen Christopher Nolan...

İngiliz yönetmen, (çoğu kez olduğu gibi) kardeşi Jonathan’ın kaleme aldığı ‘Yıldızlararası’nda (‘Interstellar’), ‘Anaakım sinema’ çeperleri içinde görkemli bir çabaya soyunuyor ve bence, meselenin üstesinden alnının akıyla geliyor... Film, dünyanın ekolojik açıdan son demlerini yaşadığı bir dönemde geçiyor. Kaynakların yetersizliği her geçen günde tehlike çanlarının şiddetini arttırırken “Bu gezegende doğduk ama bu gezegende ölmeyeceğiz” fikrine inanan bir grup insan, geleceği gökyüzünde ve olası yeni dünyalarda arıyor.

Öykünün ana karakteri Cooper, iki çocuk babası eski bir pilot. Tesadüfen bulduğu bir merkezde ‘eski yuvası’ NASA’nın yeni bir proje peşinde olduğunun farkına varıyor. Prof. Brand’in öncülüğündeki bu projede uzaya gönderilen öncü birliklerin izlerinin sürülmesi ve yeni yerleşim yerleri hakkında somut verilere ulaşılması planlanıyor. Ekipte Cooper’ın yanı sıra profesörün fizikçi kızı Amelia, pilot Doyle ve bir başka uzman Romelly bulunmaktadır. ‘Dörtlü’ önce uzay istasyonu Endurance’a ulaşıyor, ardından da adını Rabelais’nin ‘doymak bilmeyen dev’i Gargantua’dan alan kara delikten geçerek olası ‘Yerinde incelemeler’de bulunuyorlar...

KENDİ ‘2001: UZAY MACERASI’NA İMZA ATMIŞ



Nolan, ‘Yıldızlararası’nda bugüne kadar felsefi düzlemde daha önce sinemanın ilgi alanına dahil olmuş meseleleri fiziksel perspektiflerle donatmış, öte yandan da bir anlamda kendi ‘2001: Uzay Macerası’na imza atmış. Film bence ilk elde birçok bilimsel veriyi popüler bir sinema örneğinin katmanları arasına entegre etmesindeki başarısıyla dikkati çekiyor. Aynı güzergâhtan kuşkusuz ‘Solaris’, ‘Sphere’, ‘Mission To Mars’, ‘Gravity’, ‘Event Horrizon’, ‘Contact’ ve dahi çok sayıda yapıt geçti. ‘Yıldızlararası’ farklılığını, fantastiği ayakları daha bir yere basan yaklaşımıyla ortaya koyuyor (bu yolda da fizikçi Kip Thorne’un uzmanlığından yararlanmışlar). Nolan, 169 dakikalık filminde insanoğlunun upuzun evrimsel yolculuğunun sonraki aşamalarına dair fikir yürütürken doğamızdaki refleksler üzerine de fikir cimnastiğine soyunuyor, seyircisini de bütün bu tartışmaların parçası haline getiriyor. Öykünün sırtını dayadığı meselelerden biri de ‘İzafiyet Teorisi’... Film boyunca başta Einstein’ın bu ünlü teorisi olmak üzere ‘Zamanın göreceliği’ hakkındaki birçok yaklaşım öykünün ana ve ara duraklarında karşımıza çıkıyor. Ve ilginçtir, ‘Yıldızlararası’, neredeyse koca bir evreni turlarken ‘Yaratıcı’ fikrine pek itibar etmiyor ve sinema tarihinin bu konudaki en ‘inançsız’ filmlerinden biri olma vasfını üzerinde taşıyor. Ya da ‘Nolan biraderler’in yaklaşımını şöyle tanımlamak mümkün: ‘Sadece insana inanıyorlar...’

HAL’İN TORUNU TARS!



Oyunculuklara gelince: Bu yıl ‘Dallas Buyers Club’taki rolüyle ‘En iyi erkek’te Oscar’a uzanan Matthew McConaughey, Cooper’da bu kez de son derece dinamik ve hiperaktif bir karakteri inandırıcı kılmayı başarıyor. Anne Hathaway de Amelia Brand karakterinde, uzayın boşluğunda Sigourney Weaver ya da Sandra Bullock sertliğinden çok, kendine özgü bir yumuşaklığın ve estetiğin izini bırakıyor! Uzay yolculuğunun diğer tanıkları Doyle’da Wes Bentley, Romilly’de David Gyasi gayet iyiler. Prof. Brand’de de Nolan’ın klasik oyuncusu Michael Caine, her zamanki zarafetiyle arz-ı endam ediyor. Cooper’ın kızı Murph’ün çocukluğunu canlandıran Mackenzie Foy çok başarılı bir performans ortaya koymuş. İlginçtir bu karakterin yetişkinliğini Jessica Chastain canlandırıyor ve küçüklüğü daha çok Hathaway’i andırıyor. Matt Damon da Dr. Mann’da kariyer portföyüne bambaşka bir karakteri eklemiş oluyor.

‘2001’in robotu HAL’in öyküdeki uzantısı konumundaki TARS -ki Bill Irvin seslendiriyor-, gerek karakteri gerekse tasarımıyla sanırım literatürdeki yerini alacak.

Mısır tarlası sahneleriyle uzaktan uzağa ‘Field of Dreams’ ve ‘Signs’ gibi filmlere de selam sarkıtan ‘Yıldızlararası’, Dylan Thomas imzalı bir şiiri (‘Do Not Go Gentle Into That Good Night’) de dağarcığımız arasına katıyor. Görsel açıdan da Hoyte Van Hoytema’nın enfes kadrajlarının hakkını vermek lazım.

Sonuçta ‘Yıldızlararası’, benim açımdan, 2014’te beklentileri karşılayan filmler listesinin en üst sırasında yer alıyor.

UĞUR VARDAN - Radikal: https://www.radikal.com.tr/kultur/ye...lur_ve-1226760