İEL Mezunları "Solcular Beni Dövdü" Diyen Davutoğlu'na Ne Diyor?
"Şiir okuduğum için solcular beni dövdü" diyen Davutoğlu'nun sözlerini İEL mezunlarından Ümit Kıvanç'la konuştuk, Murat Ülker'in tanıklıklarını özetledik ve Davutoğlu'nun arkadaşının Facebook'a yazdıklarını paylaştık.




Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun, 15 yaşındayken İstanbul Erkek Lisesi'nde (İEL) Mehmet Akif Ersoy'un Çanakkale şiirini okuduğu için solcular tarafından dövüldüğü yönündeki iddiasını İEL mezunlarından gazeteci Ümit Kıvanç'la konuştuk.


Ayrıca iş insanı Murat Ülker'in "Sabri Ülker'in Hayat Hikayesi" * adlı kitapta Hulusi Turgut'a verdiği söyleşide lise arkadaşı olan Davutoğlu'yla lise yıllarına ilişkin bölümü ve Davutoğlu'nun bir diğer lise arkadaşı Fatih Aydın'ın Facebook üzerinden yazdıklarını paylaşıyoruz.


Ümit Kıvanç, Davutoğlu'nun anlattıklarının son derece absürt olduğunu belirtirken, kendisinin belki birkaç kez hırpalanmış olabileceğini ama şiir okuduğu için birinin dövüldüğünü konuştuğu kimsenin hatırlamadığını söyledi.


Murat Ülker verdiği söyleşide "Bazen patırtı çıkardı ama kimse kimseyi dövmezdi" diyor.


Fatih Aydın ise Facebook'tan Davutoğlu'nu bizzat tanıdığını ama böyle bir olayın yaşanmadığını ifade etti.

Davutoğlu ne demişti?

"İstanbul Erkek yatılısı, o yıllarda sağ-sol diye bölünmüştü ama, bizim gibi, Batı düşünce sistemi ile doğunun geleneklerini birleştirmeye çalışan çocuklar yüzde 10 bile değildi, ağabeyler o günlerin sol sloganları ile her şeye hakimdiler. O zaman 14-15 yaşındayım, yine böyle beyin yıkama toplantılarından biri, sürekli onlar konuşuyor, bizler dinlemek zorundayız, sonra işte laf olsun diye biz küçüklere de söz verdiler, ben de kalktım, Mehmet Akif Ersoy'un Çanakkale şiirini başında sonuna ezbere, bağırarak okudum, sonuna kadar dinlediler, devamında fena dövdüler."



Ümit Kıvanç: O kadar absürt bir hikaye ki mutlaka hatırlayan olurdu

"Okulda bir ülkücü, iki İslamcı vardı. Bu İslamcılardan biri de Davutoğlu'ydu. Okul silme solcuydu.

Ben o dönem mezundum. Ancak biz mezunlar okulun yanındaki Mezunlar Derneği Lokali'nde takılırdık, siyasi çalışma yapardık. Okulda ne oluyorsa biliyorduk.

Biz Birikim tayfası olarak okulda ağırlıktaydık. Bir süre sonra bizden kopan bir grup oldu. Bir de Dev-Sol'cular oldu.
Bizimkilerden kimsenin Davutoğlu'nu dövmediğinden aşağı yukarı eminiz. Ama tabi kesin konuşamam; sonuçta bir sürü insan vardı o lisede. Birçoğuyla artık bağlantımız yok. Ötekilerden birileri yapmışsa, bunca yıl sonra şimdi onu bulup çıkarmamız çok zor.

İki günden beri arayabileceğim herkesi arıyorum.
Konuştuklarımdan bazıları Davutoğlu'nun itilip kakıldığı, belki de bir kaç tane vurulduğu bir kaç olay hatırlıyor.

Bir tanesi yatakhane abisi. 'Ben buna bir iki tane vurdum ama konunun siyasetle alakası yoktu' diyor. Ama zaten bu yatakhane abisinin siyasetle alakası yok.

'Ya bazıları yatakhanede hırpalamıştı bunu ama tam hatırlamıyorum' diyenler var.

Siyasi nedenle onunla böyle bir itişme olduğu, belki birilerinin ona vurduğu bir olay olabilir. Ama anlattığı türden bir olayın yaşanması mümkün değil. Zaten yaşansa, insanlar hatırlar. Çünkü çok komik, absürt bir hikaye anlatıyor Davutoğlu.

İstanbul Erkek Liselilerin Facebook hesabı var. Oraya da insanlar bununla ilgili yazılar yazmış ama Davutoğlu'nun anlattığı tarzda bir olayı hatırlayan yok."

Murat Ülker: Patırtı çıkardı ama kimse kimseyi dövmezdi

"(...) Ahmet Bey'le aynı sınıftaydık. Okulumuzda, zaman zaman olaylar çıkıyordu. Olayları çıkaranlar da iki ayrı grup oluşturmuştu. Ahmet Bey'le biz, aynı grupta yer alırdık. Boykota benzer olaylar olurdu. Okul idaresi bu durumdan çok tedirgindi.

Yöneticilerimiz, öğrenciler arasındaki olayları önlemek için çareler aramış, daha sonra 'Gruplardan birini bertaraf edelim' kararı alınmış. İşte bu nedenle, velim olan Halit Hoca'yı da okula çağırıp, beni şikâyet etmişler.

Okul yönetimi, olayların elebaşı olarak Ahmet Bey ile beni görmüş. Hatta o kadar ki, 'Bu iki öğrenciyi okuldan atarsak, olaylar yatışır' demişler. Bu anlattığım olaylar, İstanbul Erkek Lisesi'nin son sınıfında meydana geliyordu.

Velim Halit Hoca, aynı zamanda İstanbul Erkek Lisesi Okul Aile Birliği yönetiminde de görev almıştı. Okul idaresinin bizi suçlaması üzerine, deneyimli eğitimci Halit Hoca, Peki, bu öğrencilerin ders durumuna ve notlarına bir bakalım demiş. Öyle ya, olay çıkaran, derse devam etmez, dolayısıyla notları da kötüdür.

Halit Hoca'nın bu teklifi üzerine, okul idaresi notlarımıza bakmış, Ahmet Bey'in her dönemde 'takdir'i, benim de bazen 'takdir'im, ama sürekli 'teşekkür'üm var. Tabii bu manzara karşısında iş değişmiş. Bizleri, okuldan uzaklaştıracak halleri de yok. Ne yapalım, ne edelim demişler, Ahmet Bey'in babası ile babamı okula çağırmaya karar vermişler.

Babam ile Ahmet Davutoğlu'nun babası da okula gelmiş. Lise müdürü, kendilerine aynen şunları söylemiş:

'Biz, çocuklarınızı bu okuldan mezun edeceğiz. Diplomalarını vereceğiz. Derslerinde çok başarılılar. Onların mutlaka iyi bir üniversiteye girmeleri lazım. Ama lütfen, çocuklarınızı okuldan alın, evde oturup, çalışsınlar, kursa gitsinler, üniversiteye hazırlansınlar. Ben, bu çocuklar, her şart altında mezun edeceğim.'

Okul müdürünün, babalarımıza yapmış olduğu bu teklife rağmen, Ahmet Bey de, ben de okula devam etme konusunda ısrarlı olduk. Her gün muntazaman okula gittik Bu arada, babalarımız da, 'Nasıl bilirseniz, öyle yapın' dediler. Bir bakıma, bize destek oldular. Biz, haksız durumda değildik. Çünkü olayları çıkaran bazı gruplara karşı tavır alıyorduk.

O dönem, öğrenciler arasında hem Kürtçülük hem de solculuk cereyanları vardı. Bu cereyanların içinde olan çocuklarla çatışıyorduk, ama hepsi bizim arkadaşımızdı. O grupların içinde bugün hala görüştüğümüz kişiler var. Bunlardan biri, Peyami'dir.

Aradan yıllar geçtikten sonra, Peyami bana, 'O gün seni görseydim vuracaktım' demişti. Çünkü o günün atmosferi öyleydi. Bu olaylar sırasında, bir arkadaşımızı da maalesef kaybettik.

Karşıt grup, sürekli dersleri boykot eder, forum düzenlerdi. Onların yapmış olduğu forum, bakınız nasıl bir şeydi?

Karşıt gruptakiler, 'Biz konuşalım, herkes bizi dinlesin' derlerdi. Anlattıkları bir şey de yoktu. Yanlışlarını görür, 'Yapmayın' derdik, onun üzerine patırtı çıkardı. Aslında kimse kimseyi dövmezdi, ama dersler de kaynardı.

Tabii bu olaylar karşısında okul müdürünün başı ağrıyordu. Müdür bey, ısrarla bizim okuldan uzaklaşmamızı istiyor, 'Onlar giderse, ben forum düzenleyenleri idare ederim' diyordu."

(* Hulusi Turgut, Sabri Ülker'in Hayat Hikayesi, syf. 451-452, Doğan Kitap, Mayıs 2014)


İEL'den Fatih Aydın'ın Davutoğlu'na mektubu

"İstanbul Erkek Lisesi mezunu 77 mezunu Ahmet Davutoğlu'na yanıtımdır...

Sizin de çok iyi bildiğiniz gibi İstanbul Erkek Lisesi zengin-yoksul, şehirli taşralı ayrımı olmaksızın bir sınavı başaran halk çocuklarının okuludur.

Sizin de çok iyi bildiğiniz gibi İstanbul Erkek Lisesi Çanakkale ve Sakarya savaşlarında iki onluk yaşlardaki öğrencilerini yitirmiş bir okuldur.

Sizin de çok iyi bildiğiniz gibi okulun sarı ve siyah renkleri emperyalizme karşı verilen bağımsızlık savaşlarıyla ve bu savaşlarda şehit düşen iki onluk yaşlardaki İEL'li ağabeylerimizle ilgilidir.

Sizin de çok iyi bildiğiniz gibi politik tercihlerinden bağımsız olarak tüm İEL'liler Çanakkale ve Kurtuluş savaşlarına sahip çıkarlar, emperyalizme karşı dik dururlar, bağımsızlık uğruna ağabeyleri gibi çekinmeksizin canlarını verirler.

Sizin de çok iyi bildiğiniz gibi 12 Mart 71 ve 12 Eylül 80 darbelerinde de İEL mezunlarının büyük bir bölümü emperyalizme karşı dik duruşlarını korumuşlar ve bir bölümü de ağır bedeller ödemişlerdir. Bir bölümü de canlarıyla bedel ödemişlerdir, tıpkı Çanakkale'de ve Sakarya'da canlarıyla bedel ödemiş ağabeyleri gibi.

Sizin de çok iyi bildiğiniz, ama unuttuğunuz gibi İEL'nin solcuları da her yıl Çanakkale'de soğuğa, yağmura, sele, fırtınaya aldırış etmeksizin anma törenlerinde yer almışlar, yer almayı görev saymışlardır.

Sizin de çok iyi bildiğiniz, ama unuttuğunuz gibi Çanakkale'de şiir okuduğu için ne geçmişte ne de günümüzde dövülen bir öğrenci olmamıştır. Böylesi bir olay yaşanmamıştır.

Tüm bunları yazarken doğruları söylemenin bir vicdan rahatlığını hissediyorum. Bilmem hatırlar mısınız, daha üç yıl öncesi Dışişleri Bakanı iken Aşure'ye katılmıştınız. Aşureden 1-2 gün önce Koruma Müdürünüz beni aramış 'Bakanımız Aşure gününe katılacak, çok kalabalık olacakmış, koruma önlemleri için sizinle bir gün önceden buluşup okulda keşif yapabilir miyiz?, bakanımız özellikle sizinle irtibat kurmamızı istedi de...' demişti.

Benim gibi sol kökenli bir ağabeyinize güvenmiş olmanızdan mutluluk duymuş ve Koruma Müdürünüz ile en iyi şekilde korunmanız için elimden geldiğince yardımcı olmuştum.

Sizin de çok iyi bildiğiniz gibi Aşure gününde korunmanızı gerektiren bir durum da yoktu. Hangi İEL'li kardeşiniz ya da ağabeyiniz size kötülük yapabilirdi ki? Ayrıca korunmak için bir solcudan yardım isterken 'solcularca dövüldüğünüzü' unutmuş olmanızı da yadırgadım.

Sizin de çok iyi bildiğiniz gibi İEL'li kardeşleriniz ve ağabeyleriniz ülkemizde yaşanan tüm olumsuzluklara rağmen hala emperyalizme karşı dik duruşlarını sürdürüyorlar, Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı ruhunu hala yaşatıyorlar, Çanakkale Anmalarında şiir okuyan öğrencileri ve mezunları hala alkışlıyorlar...

Sanırım sosyal medyayı izlemekle görevli bir bölümünüz vardır ve umarım ki bu bölüm tarafından bu mektup size iletilir, umarım iletilir..."

Ekin Karaca

2004'te Bilgi Üniversitesi Medya ve İletişim Sistemleri bölümünden, 2008'de Bilgi Üniversitesi Kültürel Çalışmalar yüksek lisans programından mezun oldu. 2006-2007'de Nokta dergisinde, 2008-2011'de Aktüel dergisinde muhabirlik yaptı. 2011'den beri bianet'te çalışıyor.




Bianet