PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Gaza Gelmek ya da Siyasette Feraset



erkolay
01.Aralık.2014, 00:50
Gaza Gelmek ya da Siyasette Feraset


Aslında MHP’nin Tunceli ile buluşmasında bir “ilk” değildi.

2002 seçimlerinde 4.075 oy ile oyların yüzde 10’u MHP’ye çıkmıştı. Dönemin “olağanüstü hali”i çerçevesinde asker ve özel harekatçıların emanet oyları MHP’yi 4. parti yapmıştı.

Sonraları emanet oylar “normalleşme” ile azaldı ve yüzde 1.43’e kadar iniverdi.

Tunceli’de MHP oyları o kadar emanetti ki galiba bunun en komik ve veciz örneği 29 Mart 2009 yerel seçimlerinde MHP’nin Mazgirt İlçe adayı Ayhan Uyar’ın öyküsüydü. Uyar MHP’nin belediye başkan adayıydı ve sandıklar açıldığında oylar sayıldı veeeee Ayhan Uyar’a sıfır oy çıktı.

Ayhan Uyar bile kendisine oy vermemiş, gönlündeki parti IDP’ye oyunu atmıştı.
Meselemiz MHP’nin Tunceli serüven değil.

Memlekette uzunca bir süredir gündemi Erdoğan’ın söylev ve demeçleri belirliyordu. Kimi zaman “yalan ne kadar büyükse inanan da o kadar büyük olacağı” (Goebbels) için tartışma alevleniyordu. Kimi zaman çiçeği burnundaki lider Kılıçdaroğlu, Ecevitvari nezaketi ve soğukkanlılığını Dersim Katliamı sınavında yitiriyor ve Erdoğanvari bir retorikle aynılaşıyordu. Haliyle en çok kirlenen beyazdı.

Gündem belirlemek bir hasletti. İşin mucidi Özal’dı. O konuşur, medya ve kamuoyunun çenesi yorulurdu. İktidar olmak bir nimetti. Memleketin gözüne ışık tutulmuş tavşan misali gözleri kamaştığında, Özal devlet-i ali’nin enflasyon, insan hakları, 12 Eylül yasaları vb. problemlerini unuttururdu.

İktidar olmadan gündem belirlemek ise Demirel’e özgü bir nimetti. Kah -Ecevit’e- “hükümetin başı” kah -Özal’a- “Çankaya Noteri” der, rol çalardı.

İktidarın kuyruğuna takılmak için ille de bir menfaat peşinde koşmak gerekmezdi. Kimileri de biraz ışık tutulunca sandalın içine atlayan sazan balığı misali kendilerini gaza gelmiş bulur, iktidar ellerini oğuştururken o, sandala atlamak için atletik uçuşlarını, “tavır” sanırdı.

Antep’te bir laf var. ‘Ağzının büzüşünden Ömer diyeceği belli’ derler. Bizim ki de konuyu Bahçeli’nin Tunceli seyahatine getirmek. Bahçeli adeta bir ergen halet-i ruhiyesiyle Başbakan Davutoğlu’na “işte gidemez dediğin Tunceli’ye geldim” dediğinde, herhalde Davutoğlu’nun elinde tefi eksikti. Zira yirmibeşlik simit misali gülümseyerek, “Şimdi de Hakkari ve Van’a bekleriz” deyiverdi.

O gittiğinde Tunceli’de halkı binlerce polise dövdürmemiş gibi, “ama halkla kucaklaşmadın, siyaseten gidemedin” dedi. Oysa ezeli lideri son 14 yıldır en az oyu Tunceli’de almaktan yakınırdı.

E, şimdi ne olacak? Bahçeli bu defa da Hakkari ve Van halkının dayak yemesi pahasına “baaaak buralara da geldim” mi diyecek? Gündem belirleme tuzağına böyle mi düşülecek?

Yukarıda da anmıştık. Kılıçdaroğlu da “yolsuzluklarla savaşan” sakin güç imajını, Erdoğan’ın ayrımcı “canım Aleviysen söyle- Dersimli olmak da bu memleket evladıdır. Dersim’de sizin CeHaPe zihniyeti katliam yapmıştır” türü kışkırtıcı, ırkçı, ayrımcı ve tarihi gerçeklik üzerinden bir dil geliştirdiğinde bir anda o akil kimliğini yitirdi ve Erdoğan gibi bir dil ediniverdi. Oysa memleket Ecevitvari bir zerafet ve muhataplık beklentisi içindeydi. Kimlik krizinde boğulmak Erdoğan’ın muradıydı. Kılıçdaroğlu’nun ikbali o tartışmada çizilivermişti.

Oysa Siyasetçiler, en çok bağıran ve kızan değil, en çok gündem belirleyen değil, en çok suni gündemlerden uzak durduklarında bir alternatif olabilecekleri gerçeğini ancak 2002 Erdoğan’ını örnek alarak anlayabilirlerdi.

2001 krizi sonrası memleket liderlerarası kan davasını seyre dalarken sessiz ve derinden giden bir gündemi izlemiş ve kazanmışlardı.

Neyse Davutoğlu bir çıta koydu. Bakalım Bahçeli onları da yapacak mı?

Ama bana kalsa, hazır bu “dolduruşa getirme” işi bu kadar işliyorken “ama uçağa da binemez ki” der, Bahçeli’nin uçak korkusunun bitmesine vesile olurdum.

Bu defa hem memleket gerilmez, hem de şahsen Bahçeli’ye bir yararı olurdu.


Rıdvan AKAR