Hassasiyetleri gelişmiş katiller ve tecavüzcüler ülkesi

Ağrıma gidiyor katili, tecavüzcüsü bu kadar bol bir ülkede yaşamak. Nereden bakarsan bak elle tutulur bir yanı yok. Açtığın kanalda, okuduğun gazetede ardı arkası kesilmeyen insanlık suçları tefrikası. Kolektif bir rezilliğin üzerine sindiği bir resmi geçit töreni sanki. İnsanın elbette doğduğu yeri seçme şansı yok. Ama doğduğu yeri cehenneme çevirenlere söyleyecek bir çift sözü olmalı.




Süreklilik alışkanlığa, alışkanlık kadere dönmemeli. Görevlerini yerini getirmesi gereken kurumlar işlemiyorsa, adı görevli olan kişiler sorunun parçasıysa, kurumları da görevlileri de def etmeli. Bu ülke nasıl bir yerdir ki hassasiyetleri bu kadar gelişmiş katillerin, tecavüzcülerin yuvası haline gelsin.


Sorsan her birine nasılda sıralar bir bir galeyana gelmiş hassasiyetlerini. Öyle ya insan olan hiç durduk yerde yapar mı böyle bir şeyi. Hassasiyetten, hep hassasiyetten. Öldürülen, tecavüze uğrayan bir hassasiyeti ihlal etmiştir mutlaka. Hassasiyet ihlali ölümcüldür bu topraklarda. Kimin hangi hassasiyete sahip olduğunu nereden bileceksiniz? Bilemezsiniz elbette. İşte o yüzden ürkek bir tedirginlik, sosyal bir paranoya hali yaşamımızın parçası haline gelecek. Korkumuz çobanımız olacak.


Peki bu katiller ve tecavüzcüler sürüsü nereden kapmışlardır sahip oldukları bunca hassasiyeti? Çok uzaklara gitmeye gerek yok. Hassasiyeti bu kadar bol bir devletin evlatları da, ondan geri kalacak değil ya.


Tecavüz mü dediniz? Köklü bir devlet geleneğidir esasında. Sorguda, cezaevinde bizatihi devlet memurları eli ile icra edilir. Milli hassasiyetler gereği. Yetiştirme yurtlarında, ıslah evlerinde devlet gözetiminde tecavüze uğrar çocuklar. Sorsan bulunur elbet bir hassasiyet.


Cinayet mi dediniz? Devlet içinde kurşun atan ne güne duruyor. Hem emri verdiysem ben verdim. Elinde pala ile gösterici kovalayan esnafın ticari hassasiyetleri vardır. Gaz fişekleri ile göz çıkaran, ayağı kayıp insan öldüren polislerin yorgunluk ve bozuk psikolojiden kaynaklı hassasiyetleri söz konusudur. Karanlık köşe başlarında emniyet mensupları ile birlikte pusu kurup gençleri katleden fırıncı, hassasiyetlerin en hayırlısına; vatan, millet hassasiyetine sahiptir. Panzerin üzerine çıktığı için kalçası kırılarak haddi bildirilen kadının, kadın mı kız mı olduğu birinci dereceden hassasiyet konusudur.


İşlenen her türlü suçun gerekçesi olarak gösterilebilecek bir hassasiyet yaratma mekanizması olarak devlet, bireysel girişimlerinde birinci dereceden sorumlusu ve azmettiricisidir. Tecavüz ve cinayetlerden sorumludur.


AKP iktidarı döneminde kadın cinayetleri yüzde dört yüz arttı. Neredeyse her gün bir kadın bir erkek tarafından öldürülüyor. Tacizin, tecavüzün haddi hesabı yok. Açığa çıkanların dışında, bir de utanç sarmalının içinde gizlenip görünmeyenler var.


Milli, manevi ve dini değerlerimize sarılalım. Ulemaya soralım, yol, yordam öğrenelim. Sorduk ulemaya. Öyle açık saçık giyinirsen başına geleni hak edersin. Kadın oturur evinde, dışarı çıkmazsa tecavüze de uğramaz. Anamızın diz kapağından bile tahrik oluyoruz, sizin diz kapağınız bize neler yaptırmaz. Kadının namusunu mahalle korusun, şu dayak işini de arada çözsün. Kadında biraz akıllı olsun, söz dinlesin, itaat etsin. O zaman şiddete de maruz kalmaz, tacize de uğramaz, canından da olmaz. Devlet kafası, ulema kafası, vatandaş kafası. Tecavüz kafası.


Bazı hassasiyetlere aynı hassasiyetle cevap verebilseydik zamanında, bugün belki çok daha farklı bir noktada olacaktık.


Sözgelimi Kürtlerin evleri kalabalık güruhlar tarafından basılıp, yaşadıkları yerden ikinci kez sürülürken gösterilen hassasiyet; yapanın yanına kar kalacağı aşikar, devlet destekli milli bir hassasiyetti. Sokakta Kürtçe konuştu, barda Kürtçe şarkı istedi diye insan öldürenin hassasiyetinin meşruluğu, tecavüzcünün meşruluğunun kapısını aralayan vakalardı.


İnsanları otellerde kıstırıp diri diri yakanların dini hassasiyetleri, ama ile başlayan cümlelerin gerekçesi kılınmıştır. Yapılanlar yanlıştır ama. Onaylamıyoruz ama. Her ama bir başka cinayetin, tecavüzün ön hazırlığı olan hassasiyetleri peydahlamada üzerine düşeni fazlasıyla yapmıştır.


Ama o saatte dışarıda ne arıyordu? Ama o kıyafetle öyle gezilir mi? Ama başka bir erkekle ilişkisi vardı. Ama kendi rızası söz konusuydu. Ama bana kuyruk salladı. Ama namusumu temizledim. Ama onu çok seviyordum. Ama benden ayrılmak istiyordu.


Devletin milli, manevi, dini hassasiyetleri ile vatandaşın hassasiyetlerini bire bir örtüşmesi, her iki cenahta da suça bir meşruluk kazandırmaktadır.


AKP iktidarını kadına annelik üzerinden giydirmeye çalıştığı sosyal elbise, özünde kadını bir meta olarak görmenin diğer adıdır. Bütün o kutsallık, cennet ayaklarınızın altındadır teraneleri, işiniz çocuk doğurmanın ötesine geçmesin mesajını taşır. Kadının çocuk doğurmaya endeksli üretim araçlarına indirgenmesi, cinsel obje algısını da içinde barındıran ikili bir işlevselliğe sahiptir. Onlar için en önemli kariyer annelik olmalıdır. En üç tane doğurmalıdır. İffetine, namusuna sahip çıkmalı bunu içinde mümkün olduğu kadar sosyal hayatın dışında, erkeklerin göremeyeceği yerlerde olmalıdırlar. Yoksa? Yoksasını hep beraber yaşayıp görüyoruz.


Kadın ne işe yarar? Doğurmaya ve bunun için yatmaya. İşte AKP'nin toplumun bir kesimine de mal olmuş kadın politikası budur. Bu anlayış, ortaçağın dahi çağ çağ gerisinde kalmış bir psikolojinin ifadesidir.


Öte yandan yine AKP 'nin iktidarda bulunduğu dönem süresince şiddeti sorunları çözmede etkili en işlevsel araç haline getirmesi de kadın cinayetlerinde rol sahibidir. Siyasal erk, sahip olduğu devlet gücünü kuralsız, yasa tanımaz bir şekilde uyguluyor. Gücü kullananların yaşama geçirdikleri şiddetin yanlarına kar kalacağını bilmeleri, artık zıvanadan çıkma deyimini akla getiriyor. Şiddetin toplumsal düzeyde, devlet eliyle bu kadar yaygınlaşması, sosyal bir meşruiyet kazanmasını sağlıyor. Şiddet yaşamın vazgeçilmez bir parçası olarak sıradanlaşıyor. Bu koşullarda, güçlü olanın hassasiyetleri söz konusu olduğunda ortaya çıkan şiddet de, normal karşılanıyor.


Mecliste muhalefet milletvekillerini darp eden, sokakta insafsızca döven polisin zihniyeti ile dükkanın camına kartopu geldiği için can alanın, kadın öldüren, tecavüz edenin zihniyeti aynı temele dayanıyor. Güç bende. Güç bende ise şiddet hakkımdır.


AKP iktidarının kadını cinsel bir obje haline sokan, şiddeti toplumsal bir araç haline getiren politikaları, kadın cinayetlerinde yaşanan artışın başlıca nedenidir.
Kadına karşı şiddet, cinsel taciz sadece dar bir alana sıkıştırılmış, gerçek sebeplerinden soyutlanmış apolitik bir düzlemde ele alınamaz. Siyasal iktidarın genelde halk, özelde kadın düşmanı politikaları ile hesaplaşılması gerekir. Devletin üzerine yapışmış erkek, Sünni, Türk etiketine karşı, ötekileştirilen cinsel, dinsel ve etnik kimliklerin savunusu, insan olmak temelinde değerlendirilmelidir. Devletin hassasiyetlerine karşı koymadan, katil ve tecavüzcülerin hassasiyetlerine karşı mücadele etmek hem eksik kalacaktır, hem de en başından başarısızlığa mahkum olacaktır.

Selahattin BİLİCİ