Kişiselleştirilmiş Veri Bize Ne Sağlamaz?

Veri işlemenin/veriyi analiz etmenin popülerleşmesiyle beraber kişinin davranışlarını analiz ederek kişiye özel hizmetlerde bulunmak (personalization / kişiselleştirme) artık bir çok alanda olmazsa olmazlardan biri haline geldi.


Kişiselleştirme kavramının daha iyi anlaşılması adına basit bir örnek vereyim. Bir gün e-posta kutunuzu açtınız ve Amazon’un size bir kaç kitap önerisi ile geldiğini gördünüz. Peki nasıl oldu da binlerce kitap arasından sizin okuyacağınızı düşündüğü 5 kitabı önerdi? Amazon sizin okuma alışkanlığınızı bildiği için sizin nasıl bir zevk sahibi olduğunuzu biliyor ve buna göre tahmin yapıyor. Peki Amazon bunu nasıl yapıyor? Bu tür kişiselleştirme tekniklerine genel anlamda tavsiye sistemi deniyor ve daha da özelde konuşursak genellikle uygulanan yöntem collobrative filtering yöntemidir. Bu yöntemde Amazon ‘bu kitabı alanlar bunu da aldı, o zaman bu adama şu kitabı tavsiye edeyim’ diyor. Böyle bir kişiselleştirme hem kullanıcı açısından hem de satış yapan şirket açısından mükemmel gözüküyor. Kişi istediği ürüne daha kısa sürede ulaşıyor, şirket de nokta atışı satışlar yapabiliyor. Durum böyle gözükürken Eli Pariser olaya farklı bir açıdan bakıyor.

Google’a girdiniz ve bir anahtar kelime ile arama yaptınız ve ardından da aynı aramayı aynı masada bulunan diğer arkadaşlarınıza da söylediniz. Sonuçlar tamamen aynı değil, değil mi? Google nerede olduğunuz, hangi web tarayıcısını kullandığınız, geçmiş aktiviteleriniz gibi farklı değişkenleri göz önüne alarak size farklı sonuçlar üretiyor. Bu da aslında size sizin görmek istediğiniz şeyleri gösterdiğini bize anlatıyor. Eli Pariser de bunun bizim sadece bizim istediğimiz gibi düşünen insanların yazdıklarını okumaya ittiğini ve de aslında hayata tek çerçeveden bakmaya devam etmemize sebep olduğunu söylüyor. Yani bu yazının başlığına bir cevap verecek olursak; kişiselleştirilmiş veri bize karşıt görüşleri sunmaz. Eli Pariser bu durumu anlatmak için ‘filter bubble’ kavramını kullanıyor ve bunu aşağıdaki görselle ifade ediyor. Ortadaki çember bizi ve bize ulaşan bilgiyi temsil ediyor; o bilgiyi bize ulaştıranlar ise medya kuruluşları (çemberde örnekler verilmiş).




Eli Pariser’in bu konuyla ilgili kısa konuşmasını dinlemenizi tavsiye ederim.


Not: Ben bu yazıda Eli Pariser’in düşüncelerini paylaşarak kişiselleştirmenin böyle bir durumu yaratabileceğinden/yarattığından bahsettim, buradan kişiselleştirmeye karşı olduğum anlamı çıkmasın

Necati Demir

necatidemir.com.tr